Aşk ve Aile - Burak Yilmaz

  • 1507,2019

    Aşk ve Aile - Burak Yilmaz

    Sen kimsin? dedi Adem. ‘Ben benim, kadınım, adım senin yanındaki adımın, ne der isen bana o olacağım’ dedi karşısındaki kadın. ‘Seni Veren yaşayandan yaptı, bu Adem ise O’na taptı, madem benim soyumu yaşatacak ve insanlığın anası olacaksın, adın ‘yaşatmak’ yani ‘Havva’ olsun dedi. Yan yana geldiler, eş oldular, aş buldular… Çizilen istikametten saptırıldılar elmayı koparan oldular. Elmayı alan, cenneti ellerinin tersi ile iten oldular. Dünya idi cezaları, Adem öyle ağladı ki tüm nesebinin gözyaşlarından fazla idi gözlerinin yaşı. Affedildiler Tek Affedici tarafından ama kural konmuştu artık; ‘istikametini bilen eşler yol alır; yoksa aralarındaki muhabbeti yel alır…’

    Bu başlangıç, tüm yarımların nasıl tamamlanacağının işareti idi aslında.  Doğmak, yaşamak ve ölmek sırası ile süren hayat, insanın amacını anlaması ve ona yürümesi için kurgulanmış bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değil. Hayatın amacı da yaşadığımızı zannettiğimiz hayatın boş sayfalarına yazdıklarımızı belirlememiz. Bu yazılanlar ebedi hayatımızın ahvalini belirleyecek. Tek Olan, kendi katındaki kurgu kitabında eş olanları belirlemiş; onlarda yaşamın akışında vakti gelince birbirlerinin çekim alanına giriyorlar ve bir araya gelip, hayatlarının amacına yürüyorlar.

    Tabi bu bahsedilen kadar kolay olmuyor yürüyüş. Bireyin kendini keşfettiği, içinde kimliğinin ve cinsiyetinin tomurcuklarının açtığı yaş döneminde aşk denilen, aşk zannedilen bir çekim alanına girebiliyor pek çok genç. ‘Çocuk’ olmanın laf dinleme zaruriyetinden ‘büyük’ olmanın özgürlüğüne terfi etmek isteyen nefisler, çift olmanın amacını telakki edemiyor; ‘aşık oldum’ diyor. Oysa kalp, tekil olma Tek Yere mahsus olduğundan çift olacağımız olası kişi ile karşı karşıya geldiğimizde bir bağ oluşturuyor eşimizle; bu bağ, bildiklerimizi ve yetkinliklerimizi aktaracağımız, eksikliklerimizi tamamlayacağımız eşimizle yapacağımız yolculuğun ilk durağı aslında. Doğru bir eş olma başlangıcında, atılan ilk düğümün arkasından atılan ilmekler geliyor, ilmekler birleşiyor ve hayatın amacına yürünecek bir halı oluyor önümüze serilen… Hayatın amacı; antrenman aşkı ile başlayan kendini ve kalbini tanırken eşini bulma dersinden İlahi Aşk’ı bulma ve ona yönelmedir tamamen.

    Ancak ilk düğümün hazzını alıp sonrasını aramayanlar, devamlı aşk zannettikleri o ilk heyecanı arayanlar eş’ leri ile düğümü çözdüklerinde, yapmaya programlanan yıkmayı bilmeyen kalbin verdiği sonsuz bir ceza ile tanışıyorlar; bir hançer saplanmış duruyor kalplerinin ortasında, adına ‘aşk acısı’ diyorlar sözde ama aslında bu ‘arsızlık acısı…’

    Nitekim özünde yuva kurma ve yol arkadaşı olma programlı olan kadın, günün feminen salvoları ile tekillik iddiasında bulunsa da iç dünyasında devamlı anne ve eş olma özleminde…’Yapmak’ için yaratılmış insan, hep amacına doğru binalar yapma derdinde olmalı aslında; eş olma da bu binanın mimarı ile mühendisini bir araya getirmek sebepli… Kadın; mimar şeklini çiziyor, erkek; mühendis gereğini yapıyor. ‘Ben her ikisini de yaparım’ cevvallikleri ise her iki cins içinde çarpık yapılaşmanın olduğu binalar inşa edilmesine sebep oluyor, ya çöküyor sonunda ya da oturumunda hiç tad yok…

    Keşfetme ve kabul etme en büyük şart bu yolculukta. Müslüman bir birey için ‘Neden yaratıldım?’ sorusuna verilecek ‘ebedi hayatımdaki makamımı belirlemek için’ cevabından sonra ‘ne olarak yaratıldım?’ sorusu geliyor. Zira bu soruya verilecek cevap yürüyüşün verileceği cevabı da belirliyor. ‘İnsan - kadın’ ve ‘insan - erkek’ cevabı da özgürlükler ile sınırları ortaya koyuyor zira. Bu iki cinsin kurduğu yuva için de ‘eşit değiller eşler’ cevabı rolleri daha iyi açıklıyor. Önce kendilerini, akabinde karşısındakini tanıyarak yapılacak yolculuğun adı da hayat…

    Toplumun temel taşı olan aile; akıl, güç ve duygu üçayağı üzerine inşa edilmiş. Burada güç erkeği, duygu kadını temsil ediyor; ha bu öne çıkan yetkinlikleri. Bu güç ve duygu sarmalından ise aile aklı meydana geliyor, bu akıl o ailenin sosyal kimliğini ortaya koyuyor. İslam’ın özgürlüğüne secde eden erkekler verilmiş gücü güçlükleri aşmak için kullanırlarken merhamet limanı olan kadınlarının telkinleri ile belirliyorlar hayatı. Her ikisi de kendilerine çizilmiş Kur’an hükümleri ve sünnet metodolojisi ile kalibre oluyorlar; tek hakem El Hâkim…

    Bu temel ile kurulan ailenin doğru bir istikamette yürümesi için kontrollü bir şekilde geliştirilmesi gereken dört adım var:

    • A maç
    • İ letişim
    • L iyakat
    • E beveyn Bilinci

    Peki, nedir bu zaruri adımlar? Bizi İlahi Aşk ile tamamlayacak yolun bu zaruriyetlerini nasıl yerine getireceğiz?

    Amaç

    Kâinat düzeninde olan her şeyin bir sonraki aşamayı tersine getirmekle ilgili bir görevi, amacı mevcut. Rüzgâr eserken bulutu taşır yağmur için, her yağmur tanesi ise bir bekleyeni olduğunu bilir ve ulaşır. Ailenin her ferdi de her olanın sebebi olduğunu bilmeli, kısa vadeli amaçları ve uzun vadeli amacı olmalı; buna vakıf olunmalı. Hayatın temel amacının, kadın ile erkeğin bir arada olma sebebinin, yetişecek çocukların varmak istedikleri sonun, doğru bir yolculuk sonrası Allah olduğu temeli atılan her adımda bilinçaltında bulunmalı. Aile olmanın amacı; amacını bilen anne ve babanın, amacını bilen çocuklar yetiştirmesi; bilinmeli.

    İletişim

    Aile kurumundaki her birey önce kendisi ile doğru iletişim kurmalı ve kendindeki yetkinlikleri kullanarak; eksiklikleri tamamlaya gayret etmeli. Kendileri ile iletişim kurarak barışık olan anne ve baba, eş olarak aralarında sürtüşmenin minimum olduğu muhabbet dolu bir ilişki sürdürdüklerinde çocuğun öğreneceği metotta bu olur; eksiklerin saklanması değil geliştirilmesi gereken bir kavram bütünü olduğu çocuğun bilinçaltına oturur. Tabi burada jenerasyon farkı da yadsınmamalı, her dönemin bireyinin ayrı dinamikleri olduğu unutulmamalıdır. Bilgi, çocuğa onun düzeyine indirgeyerek verilmeli; tüm kurulan iletişimin yegâne amacının Allah ile iletişim kurmak olduğu empoze edilmelidir.

    Liyakat

    Yetkinlik anlamına gelen liyakat kavramı genel anlamda aile kavramı ile pek özleştirilmez. Ancak aile kavramının başrolündeki anne bana kendi kimlikleri ile ilgili liyakat sahibi olmalıdır, ‘ne kadar iyi bir anne-baba’ oldukları ile ilgili kendilerini sorgulanmalıdır. İçgüdüler ve örf ile şekillenen anne ve baba kimlikleri, Müslümanlık kimliği ile karşılaştırılarak eksiklikler giderilmelidir. Anne ve baba çocuğuna harf ve hal dili ile İslam kimliğini yansıtmalı; yetkin bir anne-babanın İslami zaruriyetleri yerine getiren bireyler olması gerekliliği ihmal edilmemelidir. Ailenin her ferdi diğerinde Müslümanlığı görmeli, her kural İslam’a göre konulmalı, Allah’ın koyduğu kuralların üzerine laf söylenemeyeceği için bu kurallar ile yol alan bir ailede tartışmanın minimuma ineceği unutulmamalıdır. Çünkü ailenin her ferdinin talebi İslam nizamı içinde olacak, böylelikle huzur iklimi hâkim olacaktır.

    Ebeveyn Bilinci

    Günümüz ailelerinde olan hatalardan biri ebeveynin kendini çocuğun sahibi hissetmesidir. Çocuğun zaten bir sahibi vardır; o da Bir’ dir, kurallar da bellidir, anne ve baba bu kurallara göre emaneti yetiştirecek karşılığını da çocuktan değil rızasını beklediği yerden isteyecektir. Ayrıca bir husus da önemlidir; kişi inadından sınanır. Yani çocuğa verdiği emeği bilinçaltında ileride alacağı bir minnet dönütüne bağlayan ebeveyn tam aksi bir durumla, yani ilgisizlikle karşılaşmaya mahkûmdur. Trafikte dahi kırmızı ışıkta geçen ceza kesileceğini bilirken ilahi hükümlere riayet etmeyenin cezasız kalacağını düşünmesi akla pek yatkın değildir. Bilinçli ebeveyn çocuğuna yani emanetine Sahibini yani Allah’ı tanıtır; vakti gelince de aradan çekilir.

    Aşk antrenmanı ile başlayan, kadın ve erkeğin kendilerini tanıma yolculuklarına birbirlerini tanımayı ekledikleri, verilen çocuk/çocuklar ile taçlanan Aile olma serüveni, doğru yol üzere kalma çabası ile birleştiğinde her hali huzurlu bir hayat öyküsü olur.

    Aksi halden sakınmak, asıl olana dönmek gerekir. Zira bugün istikameti yalnız fani dünya olan İslam dışı tüm düşüncelerin yegâne isteği, nefsi anlık tatlar ile bizi Tek Doğru’dan ayırıp kendi cenderelerindeki azaba paydaş olmamızdır.

    Allah’ın ipine sıkı sıkı sarılan, tufanı çay içerek seyreder.

    Çaya buyrun…

EĞİTMEN KALFALIĞI

Bir Muallimin Çıraklık Yolculuğu...

"Copyrights © • Tüm hakları saklıdır."