Ekonominin Kurtuluş Reçetesi; Ahilik - Burak Yilmaz

Sebilürreşad Dergisi, 1034. Sayı, 18. Sayfada Yayınlanan Makale

  • 0401,2019

    Ekonominin Kurtuluş Reçetesi; Ahilik - Burak Yilmaz

     

    Çocukluk özgürlüğüme en büyük vesile olan Pinokyo marka bisikletimle ilgili en büyük sıkıntım, akşamları karanlıktan önümü göremediğim için kullanamıyor olmaktı. O dönem yeni çıkan dinamolu far benim için çok değerliydi, birkaç hafta yarı zamanlı işlerde çalışıp almış ve bisikletime taktırmıştım. Babam benim kendi ışığımla bisiklet sürdüğümü görmüş, nasıl aldığıma şaşırmış olacak ki hemen sormuştu ‘kaç kayme bu?’ diye. Ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum ama tarih merakım sebebiyle ‘kayme’nin Osmanlı’nın son döneminde, 1840 yılında basılan Kâime-i Mutebere adı verilen ilk kâğıt para olduğunu öğrenmiştim. Şimdi ise çöküşü hızlandırdığını biliyorum; çünkü bu paranın bir özelliği vardı, iç borçlanma için kullanılırdı, faizliydi.

    Peki, faiz niçin çöküşü hızlandırdı? İnsanların varedildiği ilk günden itibaren verilenleri nasıl kullanacaklarını öğreten bir yazılı kaynak ve mentor kendileri ile buluşturulmuş. Zira Vareden, ortaya koyduğu ve merkezine ‘insan’ı oturttuğu sistemin hangi durumlarda nasıl işleyeceğini öğreten argümanları fasılalarla her kavime ulaştırmış. Ancak kaçak elektrik kullananın, kısa vadeli kar ile fatura ödemeden ışıklarını yakması ve kendini akıllı bulması gibi, yazılı kurallara uymayarak alternatif üretenler ‘kazandım’ zannederek ebedi bir kaybın taraftarı olmuşlar/oluyorlar. Bütün bu kurallar sistematiği ise öyle hemen öğrenilebilir değil, gönül zekâsı da isteyen üzerine ihtisas yapıldığında dahi birazı öğrenilebilen ilim ve bilim sarmalı. Bu ‘anlayabileceğimiz biraz’ ile baktığımızda tüm insanlığın tabi olduğu ırkı en kutsal bulduğunu, kendi inanışının en doğru olduğunu anlattığını ve elindeki kaynaklar ile diğerlerinin önüne geçmek için kendi doğrularına uyan her metodu kullandığını görüyoruz. İnsanların tüm ticari ilişkilerini belirleyen ekonomik metotlar; yani üretme, bölüşme şekilleri dünya insanlarının en büyük kavgası. ‘Burayı’ yaşayanların önde olma ölçütü ‘buraların ne kadarı benim?’ çünkü.

    Nedir bu metotlar? Bugün dünya insanlarının çoğunu temsil eden ön plana çıkan üç din toplumunun genel ahvalini zannımca izah ederek açıklık getireyim bu soruya. İlki tarih boyunca Haçlı İttifakı adı altında her sıkıştıklarında biraraya gelip, serbest zamanlarında birbirleri ardında küçük oyunlarla küçük hesaplar peşinde koşmuş Hristiyan Toplumu, hipnoz olmuş gibi kah bir adım ileri, kah bir adım geri giderek; aslında dünya istekleri anlamında unlarını elemiş eleklerini asmış halleriyle sonlarını bekleyerek gün geçirmekteler. Avrupa seyahatlerimin tamamında değişmeyen gözlemim bu toplumun heyecansız, rutin, korkak, stabil ve pastel halidir. İmani zayıflıkları sebebiyle her işin sadece kendi becerilerine bağlı olduğunu düşünme sanrısındadırlar, üst seviyede kibirlidirler, teknolojik ve bilimsel pek çok konuda işlerini onların tabiri ile şansa; bizim inancımızla nasibe bırakmayacak bir mükemmellikle yaparlar. Hedefleri de yoktur, çabaları da. Edindikleri teknolojiyi ve yapmacık kültürü istedikleri kadar satarak ekonomilerini döndürür dururlar.

    İkincisi Yahudiler. Kendilerine Yaradan tarafından verilen tüm şansları kaybetmiş, dünya’lı olmanın tüm haklarının kendilerinde olduğunu düşünen bu topluluk koyduğu tek bir hedef için kısa, orta ve uzun vadeli tüm planlarını yapar, bu planları olan olaylara göre devamlı günceller. Bu hedef, ‘Siyonizm’, Yahudi milletinin, tarihteki Yahudi devletinin sınırları içinde, kendi kaderini tayin etme hakkını bir devlet kurarak gerçekleştirme ülküsünün ideolojisidir. Bu ideoloji için paranın tek hâkimi olmak en büyük çabalarıdır. Öyle bir strateji yetenekleri vardır ki menfaatleri olacak her noktada daha öncesinden tesis edilmiş, olduğu yere tam anlamıyla adapte olmuş insanlarla örümcek ağı kurmuşlardır. Tüm ırkların, coğrafyaların, hedef insanlarının takibini yapar, verilerini toplar, zaaflarını bilir; vakti geldiğinde muhteşem metaforlar ile istediklerini alırlar. Tüm amaçları için ticareti alt enstrümanları ile kullanan tüccarlara sahiplerdir. Örneğin insan sağlığına zararlı ama damağın istediği besinleri üretir, pazarlar, bağımlı hale getirir; kazanırlar. Sonra sağlıkları bozulan insanlara kendi tedavi yöntemlerini satar; kazanırlar, akabinde kendi ürettikleri ilaçları satar; kazanırlar. Toplumlara kendilerini unutturur; yeni ve kendilerine bağımlı bir tüketim kitlesi oluşturarak gizli bir sömürge kazancı sistemi kurarlar. Aklın hiçbir metodu ile bu yapıyı yıkmak mümkün değildir. Birkaç kök aile ile oluşturdukları, birbirlerini sevmeseler bile asla yarı yolda bırakmayan yapıları ile dünyanın tüm ekonomik faaliyetlerini takip ederler. İdeallerini gerçekleştirme yöntemi kitapları olan Tevrat’ın beşinci kitabı olan ve zannımca kendilerince kaleme alınan Tesniye 23:20’de de yazar;

    ‘Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden almayacaksınız. Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede el attığınız her işte Tanrınız RAB sizi kutsasın.’

    Bugün dünyanın ekonomik durumu tamamen bu söz dizini ile anlatılabilir. Zira Yahudiler, Siyonizm ideallerinin önünde en büyük engel olarak gördükleri Müslümanları çok iyi etüt etmişler ve iki yöntem uygulayarak ellerinin altında tutma gayretine girmişlerdir, bunlar fitne ve faizdir. Hedefledikleri Müslüman ülkede konjüktüre uygun, kendi düşüncelerine zıt bile olsa o günün liderini gözlerine kestirirler. Büyümesi için sızdırdıkları insanları ile de destek verir, yakınlık kurar, güven tesis eder, o bireyi sivriltirler; akabinde onun fikrine zıt akımı destekleyerek kaos oluşturur, o lideri ve istemedikleri düşüncesini yıkar, yeni kuruluma da kendilerine yakın kişilerin koyulmasını sağlarlar. Bu kısır döngü ile o toplumu uzadıkça budar, kurudukça sularlar. Bu sırada her kritik noktada kendi örümceklerine makam oluşturur, kendi öz kültürlerinden uzaklaştırarak hayatın her alanında tutku ile bağlanacakları yeni toplumun tüm tedarikini sağlarlar.

    Ekonomik büyümeleri için oluşturacakları bu yeni toplumun insanlarının temel isteği kendini başkalarına beğendirmektir. Bu amaçla bedeni göze güzel gösterecek makyaj malzemeleri, spor teknikleri, modern kıyafetler gibi akımların tutkunu olan insanları iplerine bağlarlar, o toplum artık Siyonizmin abonesidir, devamlı kazandırır. En küçük birim olan aileden başlarlar, akraba ve toplumun her basamağına tohumlarını yayarlar; kadın-erkek, etnik köken, siyaset, spor gibi çatışma birimleri ile fitne sokarak çökertirler. Bankacılık adını verdikleri, hayatlarının tek amacı para kazanmak olduğu için en keyif aldıkları yapıyı teknoloji ile de buluşturmuş; bugün tüm dünyanın ekonomik faaliyetlerini yönetir ve yönlendirir hale gelmişlerdir. Hemen hemen bütün ticari faaliyetlerin olmasına veya olmamasına karar verirler, istediklerini büyütür; istediklerini bitirirler. Kısacası Yahudiler, yazdıkları kitaba tam olarak uyarlar, dünyanın ekonomisinin mutlak hâkimidirler.

    Üçüncüsü, biz yani Müslümanlar. ‘İhdinas sıratel mustakıym-Bizi doğru yola ilet’ diye dünde kırk defa dua eden ama yolun yolcuya yani aksiyonere verileceğini unutan topluluk. İblis ile olan mücadelede kendi kurallarına uymamanın cezasını çeken bizler, şimdi gayrimüslim oltasına takılmışlıkla çarpışan Ortadoğu’yu ve tüm İslam Âlemi’ni özüne dönerek kurtaracak Anadolu Müslümanlığı inşasında olmalıyız. Yahudinin tüm stratejileri ile hâkim olduğu ekonomik bestelerin güftesi olmamak için fabrika ayarlarımıza geri dönmek zorundayız.

    Bu dönüşün, eylem hali hazır bir halde bekliyor tarihimizde; ‘Ahilik’[1]. Ahilik kökünü fütüvvet düşüncesinden alan Anadolu Türk Ticaret Organizasyonu. İslâmın ilk asırlarında ortaya çıkan ve daha çok genç kuşakları çeşitli yönleriyle yetiştirmeyi hedef olan fütüvvet teşkilâtı, uzun devirler Müslüman Türk gençliğine yön vermiş; bu gençliğin çeşitli mesleklerde yetişebilmeleri için gayret göstermiş ve Müslüman Türk gençliğinin mert, yiğit, atılgan, cömert ve becerikli insanlar olmalarını sağlamış.  Fütüvvet kelimesi ‘feta’ yani ‘genç adam’ dan gelir. Genci kendine bırakmaz; kendine getirir.

    Selçuklunun son dönemlerinde teşkil edilen, Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Anadolu ticaretine yön veren bu yapı, gençlerin çocukluktan itibaren yapılarını ve yeteneklerini tespit eder, İslam ahlakı ile ticaret yapmalarını sağlayacak şekilde yetiştirir, ödül ve yaptırım normları ile de nefsi yanlışlarından sakındıracak yöntemler belirler. Böylelikle çocukluğunun son dönemlerinde başlayan yolculuğu ergenlik döneminde Türk-İslam ve zanaatkarlık-tacirlik öğretileri ile harmanlanır. Bu yapı ülkesini hem ekonomik, hem ahlak hem de düşman tehdidi dönemlerinde sahaya çıkacak donanımda bulunan kudretiyle muhafaza eder.

    Tabi mutlak hâkimiyet dürtüsü ile hareket eden siyonlar, haçlı ve pers desteğini de elde ederek Osmanlı’nın en zayıf döneminde gayrımüslim esnafların bu yapıya girmesini sağlayarak önce bozup, sonra yıkıp akabinde de kendilerinin imtiyazlı olacağı bugüne dek uzanan bankacılığın hâkim olduğu ticaret sistemini kuruyorlar. Bugün ‘müslümanım’ diyen, bu meclisin gereklerini yerine getirme gayretinde olan herkes, edindiği tüm gelirleri ya bankada muhafaza ediyor, ya kredi kullanıyor. En küçük alışverişlerden en büyük yatırımlara kadar, devlet yöneticilerin politikaları dahi faiz söylemi taşıyor. Gayrımeşru bankacılık ve faiz öylesine normalleşmiş ki hayatın başka bir yolu olmadığı düşünülüyor. Nakit paranın yerini kredi kartı almış; en büyük dost sanılan faize yaslanılmış. Çöküyoruz. ‘Şayet faizi terketmezseniz Allah ve Resul’u tarafından faizcilere karşı açılan savaştan haberiniz olsun.’[2] diyor Allah. Savaştayız sanırım, hem de hangi makamla! Kaybetmesi mutlak olan bir sona yürüyerek…

    Kurban bayramı öncesi gittiğim bir camide vaaz eden bir hoca vardı. ‘Kredi kartı ile Kurban alıp kesmek caiz mi?’ sorusuna ‘annenizin ak sütü gibi caiz’ dediğinde söz isteyerek ‘bankacılık sistemlerinin tümü faiz ile para kazanmaya hizmet eder, faiz haramdır, haramla helal olmaz, kredi kartı ile kurban olmaz, senden de hoca olmaz’ deyip camiden çıktım. Verdiğim bir Ahilik Konferansı sonrası benden sonra kürsüye gelen bir banka genel müdürünün ‘ahilik ve İslam temsili ardından esnafa faiz indirimli kredi bilgisi vermeye utanıyorum’ söylemi de halimizi anlatır. Örnekler ne yazık ki çoğaltılabilir. Ancak esas olan bizim ne yapmamız gerektiği, ‘Büyük Anadolu İnkilabı’ nın nasıl olacağı.

    İvedi ‘Dönüşüm Bakanlığı’ tesis edilmeli. Bu bakanlık İslami hassasiyeti yüksek, liyakati toplumca onanmış, maddi ve makam hasleti olmayan bir bakan ve ekibiyle kurulmalı ve oluşturduğu dönüşüm kuruluyla kısa, orta ve uzun vadeli dönüşüm planları hazırlamalı. Bu planlar tüm toplumu kucaklamalı ve hali hazırda devam eden sistemin yanına inşa edilen bir alternatif olarak oluşturulmalı. Bu sistemi oluştururken devleti hantallığından kurtarmalı; iş yapmayan, gereksiz memurları fasılalar ile emekli etmeli.

    Eğitim, Adalet ve Ticaret saç ayağı üzerine inşa edilmeli yeni sistem. Bu üç başlık Anadolu-İslam Medeniyetinin günün gereklerini karşılayacağı hali ile irdelenmeli. Her konuda garbın önde olduğu konu materyallerden istifade edilmeli; lakin bu öğrenip uyarlamak şeklinde olmalı, alıp kopyalamak usulü ile değil.

    Eğitim, ahlaki ve fıtri iki başlıkla ele alınmalı. Çocuğun fıtri özellikleri tespit edilmeli, bizim öz ahlak kurallarımız ile yetiştirilmeli, bu mayaya kendisine uygun mesleki eğitim verilmeli. Öğren ve öğret ahlakı tüm yetişenlerin temel düsturu olmalı. Temelinden tepesine öğrenilmesi gerekenler yeniden yazılmalı, başarı yalnız yazılı sınav ile değil; hal diline verilecek adil not sitemi ile belirlenmeli.

    Adalet; biz’ leşmeli. Ceza, borçlar, medeni hukuk kavramlarının müeyyideleri öz kültürümüze göre yeniden yazılmalı. Toplumun tarihinden ve inanışından gelen öz vicdanı ile kalibre edilecek yeni yasalarla inkılablar sonrası azalacak cezalar adaletle tesis edilir hale gelmeli.

    Ticaret; eğitim ayağı ile paralel hale getirilmeli. Ahilik sisteminde yiğit olarak 10 yaşında ele alınarak çırak, kalfa ve usta şeklinde ilerleyen sistem zaruri hale gelmeli. Eğitim döneminde yeteneğinin belirlendiği alan ticaret olan çocuklar uygun bir usta ile eşlenerek hayata ticari ve ahlaki anlamda hazırlanmalı.

    Devlet Altın Birikim Merkezi oluşturmalı. Tüm ekonomik sistemden faiz kavramı çıkarılmalı. Birikimi olan altın alarak muhafaza etmeli, kart ile yapılan tüm alışverişler anlık altın kuru üzerinden bozulmalı ve hesaptan altın olarak düşmeli. Para üzerinden para kazanılan sistem terkedilmeli; çalışarak alınteri akıtarak Rızkı Veren’den beklenen, yalnız O’na tabi olunan sisteme dönülmeli. İngiltere’de Merkez Bankası’nın da bulunduğu finans merkezinin altında 28 bin metrekareye yayılan devasa alanda bankanın sekiz altın deposu bulunuyor. Toplam 141 milyar sterlini (200 milyar dolar) bulan altın külçelerini saklıyor. Dünya altınının beşte biri burada. Kendi sistemini altına endeksleyip, tüketim sömürgesi oluşturduklarından faiz ile kazanıyor İngilizler.

    Bu dönüşümün başlangıcında, hali hazırdaki ekonomik krizi acilen çözecek bir formül de uygulanmalı. Ülkedeki işsiz gençler tahsil, liyakat ve ikametlerine göre yüzer kişilik gruplara ayrılmalı. Talebi olan gençler belirlenmeli, devlet-genç topluluğu ortaklığı ile  ‘tarla ve yatırım bizden üretmek sizden’ projesi hayata geçirilmeli. Her gruba uygun büyüklükte hazine arazisi tesis edilmeli; sulama, yerli tohum (hibrit değil), gerekli ekipman desteği ve teknik öğrenim ile tarım veya hayvancılık yapılması sağlanmalı. Yine farklı genç kitleler ile de pazarlama örgütleri oluşturularak yurt içi ve yurtdışı satış ağları kurulmalı. Bu teşkilatlanmaya katılan gençler ilk yıl yapılanma maaşı alarak borçlanmalı, karlılık oluştukça ortaklık paylarından fasılalar ile bunu geri ödemeliler. Bu döngü sağlandıktan sonra devlet oluşan karlılığın kendine düşen kısmı ile Ahilik müteşebbisleri için kaynak aktarmalı ve yerel sanatkârlar ile esnaflar faizin tozu dahi olmayan bu sitemle kalkınmalılar.

    Aksi halde ne olduğu ve olacağı; günümüz durumuna bakarak görülebilir. Kur’anın önce akılda İslami bir planlama olan ‘kur’ diye emrettiği, akabinde de her harf ve hal dilinde ‘an’ diyerek Allah’ı işatret ettiği yapılanma yegâne hâkimiyet ve diğer hükümdarlıkları ortadan kaldırma yoludur!

     

    [1] Ahilik Teşkilat Yapısı için Sebilürreşad Kasım 2017 sayısı 26. Sayfada yer alan ‘Ahilik’ten Girişimciliğe; bir yolun kaybedilişi’ başlıklı makalemiz istifadenize sunulmuştur.

    [2] Kur’an-Bakara Suresi-279.Ayet

EĞİTMEN KALFALIĞI

Bir Muallimin Çıraklık Yolculuğu...

"Copyrights © • Tüm hakları saklıdır."