"Hakk"ın Sesi - Tuana Buse Yilmaz

  • 1203,2020

    Bazı insanlar vardır ki yalnızca ispatlama çabası içine göstermelik olarak bazı şeyler yaparlar. Aslında samimi değillerdir, sadece herkesin yaptıklarını bilmesini isterler. Nadir rastlanan, bazen de rastlanamayan, adeta istiridyenin içinde saklanan bir inci olan insanlar da vardır. Bu insanlar yaptıklarının yanında yalnızca gölge olmak isterler. Hatta bazen yaptıklarını kabul etmezler. Evet, yazdığı İstiklal Marşı’nı şiirlerini topladığı Safahat adlı eserine dâhil etmeyen, İstiklal Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu beyan eden Vatan Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dan bahsediyorum.

    İstiklal bizim için ne demek? Evet, herkes ilkokulda eş anlamlı sözcükler konusunda ezberledi. İstiklal bağımsızlık demek. Bu ne anlam ifade ediyor? Belki biz tam olarak önemsememekten veya bilmediğimiz için açıklayamıyoruz. Çünkü bunun mücadelesini biz vermedik. O acıları biz çekmedik. Bu vatan için o savaşları biz vermedik. Biz savaşta babamızı kaybetmedik. Annelerimiz cepheye cephane taşırken canını vermedi. Bizim çocuklarımız vatanını savunmak için okulundan çıkıp savaşa gitmedi. Bunları bizzat yaşasaydık İstiklal’in vatan olduğunu, can olduğunu, dökülen kanlar olduğunu anlayabilir, anlatabilirdik. İşte Mehmet Akif, bunu başardı. Hakk’ın Sesi oldu, dökülen kanların, verilen canların sesi oldu. Milli Mücadele yıllarında yaptığı konuşmalarla, verdiği vaazlarla milletimize güç kattı. Bu vaazların en önemlisi meclis kararıyla gittiği Kastamonu’da Nasrullah Camii’ndeki ünlü vaazıydı. Bu vaazda Sevr Anlaşması’nın nasıl bir felaket olacağını anlatan ve düşmanlarımızın karşısına imanımızla ve silahımızla çıkmamız gerektiğini vurguladı. Bu vaaz ve diğer konuşmalar, Mehmet Âkif’in İstanbul’dan ayrılırken arkasından gelmesini söylediği Eşref Edip’in Kastamonu’da tekrar çıkardığı Sebîlürreşâd’ın üç sayısıyla Ankara’da neşredilen ilk sayısında yayımlandı. Ayrıca bu sayılar ve risale haline getirilen vaazlar birkaç defa basılarak Anadolu’nun her tarafına ve cephelere dağıtıldı. Zaten bu yüzden kendisine “Milli Mücadele’nin manevi lideri” sıfatı verildi. Daha sonra milli marş güftesi için 500 lira ödüllü bir yarışma açıldı. Yedi yüz tane şiir geldi, ancak hiçbiri istenilen nitelikte bulunmadı. Mehmet Akif para ödülünden dolayı yarışmaya katılmamıştı. Hâlbuki o sırada bir paltosu bile yoktu ve çok soğuklarda yakın arkadaşı Şefik Kolaylı’nın paltosunu kullanıyordu. Burada durup düşünmek istiyorum, hangimiz bunu yapardık? Hangimiz, hem de paraya ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, bunu reddederdik? Tabii ki kabul ederdik. İşte bunun için “La ilahe illallah” derken hissetmek gerekiyor, “Allah en büyüktür!”derken tam bir imanla harmanlanmış olmak gerekiyor. Para değil, aile değil, aşk değil, dostluk değil, mevki değil, şan, şöhret değil, Allah. Ancak bunu yaptığımız zaman bizde dimdik durabiliriz. Allah bize vekil olarak yeter. Şüphesiz ki Mehmet Akif de tam bir iman ve güvenle bu teklifi reddetti. Kaldığım yerden devam edeyim, şiirlerden hiçbiri seçilmeyince Mehmet Akif’in para ödülü sebebiyle katılmadığını bilen Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Burdur Milletvekili olan Mehmet Akif’e bir mektup yazarak yarışmaya katılmasını istedi. Bunun üzerine Mehmet Akif “Ben mebusum, müsabakaya iştirak etmem, ayrıca yazarım.” Diyerek teklifi kabul edip istikamet ettiği Taceddin Dergâhı’nda Kahraman Ordumuza ithaf ettiği İstiklal Marşı’nı yazdı. İlk başta Mehmet Akif’in şiiri Meclis’te bir tartışma konusu oldu. İtirazlar oldu. Daha sonra şiirin basılıp milletvekillerine dağıtılması ve sakin kafa ile düşünülmesi kararına varıldı. Üç gün sonra Hamdullah Suphi şiiri kürsüde okudu ve her kıtası ayakta alkışlandı. Vee işte o gün, 12 Mart 1921… İstiklal Marşımız TBMM’nin ikinci oturumunda kabul edildi. Tekrar tekrar okunan İstiklal Marşı her seferinde ayakta alkışlandı. Mehmet Akif kazandığı parayı Darülmesai adlı Hilal-i Ahmer’e bağlı bir derneğe bağışladı.

    Hakk’ın Sesi Mehmet Akif, hak kelimesi hem adalet, hem doğru, gerçek anlamında kullanılıyor. Ancak bence burada Hakk, Allah (c.c.) anlamında kullanılmalı. Hz Ali (r.a.)’nin Allah’ın Aslanı olarak anılması gibi. Hakk’ın Sesi, Allah’ın bizim kurtuluşumuz için yardımı. Ancak aynı zamanda hak toprak demek. İşte bu noktada aklıma şu geliyor, "Muhakkak sizi topraktan yarattık..." Hac suresi 5. ayet… Evet, burada aslında hak insan da demek. Mehmet Akif bizim sesimiz oldu. Türk Milleti’nin. Yani aslında Mehmet Akif el-Hakk (Allah) vesilesiyle hakkı (doğru, gerçek) savunmak ve hakkı (adalet) sağlamak üzere Türk hakkına (insan) yardım etti.  Allah Mehmet Akif’ten razı olsun, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!  

EĞİTMEN KALFALIĞI

Bir Muallimin Çıraklık Yolculuğu...

"Copyrights © • Tüm hakları saklıdır."